Site Menüsü
Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam51
Toplam Ziyaret763643

Milli Mücadele dönemleri, Gayri Resmi Tarih gerçekleri, 1919-1920 yılları arası incelenmiştir.






















Bir önceki yazımız Sultan Vahidetin -1- 'de 1919 yılına kadarki gelişmeleri ve Vahideddin'in şehzadelik dönemlerini incelemiştik. Ve birkaç desteksiz anti tarih tezine de giriş yapmıştık. 

Bknz: Sultan Vahideddin -1- (1918-1919)


Bu yazımızda ise, hem 1919-1920 arasındaki gelişmeleri yazacağız, hem de bu fırsattan istifade ederek; 1919-1920 arası dönem için, Gayri Resmi tarihçilerin iddialarındaki tutarsızlıklara göz atacağız. 

Hatırlatmak isteriz ki; biz bu Sultan Vahideddin yazılarımızda; sadece olaylara İstanbul hükümeti ve Padişah tarafından bakıyoruz. Aynı dönemlerin Milli Mücadele tarafına; tüm detayları ile Gazi Mustafa Kemal'i yazarken tekrar değineceğiz.

............................................................

En son gayri resmi tarih yazarlarının; belgesiz ve tutarsız iddialarına göz atmıştık.

Öncelikle bunlardan birisine; Akil Adamlardan olan Abdurrahman Dilipak’ın tarihçiliğine birkaç cümle ile değinerek giriş yapalım ki; bu kişilerin tarih bilgisi hususunda biraz fikrimiz olsun:

-‘’Birinci Dünya Savaşı’nın insan zaiyatı 371.508.686 kişi idi.’’ (A. Dilipak, Cumhuriyete Giden Yol, s.280)

Birinci Dünya Savaşı’nda savaşa katılan toplam asker sayısı 70 milyon! Toplam zaiyat ise (Kayıp-Esir ve yaralıları da katarsak) 30 milyon kadardır. Dilipak sayıyı 12  katına çıkarmış. Bıraksak Dünyayı zayi edecek.

  

 

-‘’….İngilizler, İstanbul’dan 676 siyasi tutukluyu Malta’ya sürdü.’’ (A. Dilipak, C. G. Yol, s.43)

Malta’ya sürülenlerin tamamı  144 kişi. Dilipak bu sefer 5’e katlamış. Tam liste için: (B.N. Şimşir, Malta Sürgünleri, 415-420)

 

-‘’ Said-i Nursi birinci Mecliste, vatanın kurtulması yolunda çalışan aktif bir milletvekilidir.’’ (A. Dilipak, C.G. Yol, s.62)

Said-i Nursi hiçbir zaman milletvekili olmamıştır. Bunu kendi taraftarları da bilir ve söyler. Tarihte böyle bir şey yok. Ama bu Gayri Resmi idi değil mi? Said-i Nursi sadece 9 Kasım 1922 günü, 2. Oturumu dinleyici olarak izlemiştir.( TBMM Zabıt Cerideleri , (Tutanak Dergileri) 24.C, s. 439)

Bu ziyaret ile ilgili de öyle bir masalı var ki, yine bu Gayri Resmi Tarihçilerden birinin, değinmeden geçemeyeceğim. Güya Said-i Nursi Meclisin önünde Mustafa Kemal’in yakasına yapışmış,  ‘’Bana Bak Paşa….’’  diyerek başlıyor nutuğa…( Kanal D’de de yayınlanan, H.H. Ceylan’ın 1992 yılında, Almanya’da verdiği ‘Vatan Haini Bunlar’ isimli konferansında…. Konferansın adı da ilginç değil mi? Konferans salonu önünde ‘Vatan Haini Bunlar’ pankartını görüp salona giriyorsun ve bir bakıyorsun H.H. Ceylan konuşuyor. İroni olmuş )

-‘’Cumhuriyet Halk Fırkasına karşı Serbest Fırkayı kuran Kazım Karabekir Paşa…’’ ( A. Dilipak, C.G. Yol, s.80 )

Kazım Karabekir Serbest Fırkanın değil, 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurucularından biri ve başkanıdır. Serbest Fırka ise 1930 yılında kurulan bambaşka bir partidir ve başkanı da Fethi Okyar’dır.

Bakın böyle hataları normal bir insan yapabilir. Aslında kimse yapmamalıdır ama misal kahvehanedeki adam araştırmaz, sallar bazen. Ama bir Tarihçi iddiasıyla tarih kitabı yazan adam bu kadar hata yapıyorsa ve üstüne de Resmi Tarih yalandır, benim yazdığım doğrudur diyorsa, en hafif tabiri ile saçmalıyordur. Bir diğer ihtimal ise kasıt. Yani Kazım Karabekir’i Cumhuriyet karşıtı göstermeye çalışanlar için, Karabekir Paşa’nın partisinin adında Cumhuriyet geçmesi hoş olmasa gerek….

........................

-‘’Daha Mudanya Mütarekesinin üzerinden 20 gün geçmeden hilafet kaldırılmış, hilafetin kaldırılmasının üzerinden 20 gün geçmeden Lozan konferansı çalışmalarına başlanmıştı…’’ (A. Dilipak, C.G. Yol, s.119 )

Mudanya Mütarekesi  :   11 Ekim 1922!

Hilafetin Kaldırılması    :  3 Mart 1924!

Aralarında 20 gün geçmeden diyor. Aralarında 2 yıl var!  Bu kadar hata, hata ile değil kasıt ile açıklanabilir. Bu arada Lozan Hilafetin kaldırılmasından 20 gün sonra diyor;

Lozan Konferansının başlaması : 20 Kasım 1922!

Yani 20 gün sonra değil 488 gün önce….

İşte bu insanlar önce kafalarındaki senaryoyu yazıp, sonrada senaryolarına göre tarih uyduruyorlar. O senaryonun baş yazarları kim olabilir? Kasıtları ne olabilir?….Göreceğiz ve görüyoruz zaten. İşte böyle insanlar da hiç araştırmadan veya bile bile bu yalanları Tarih diye yazıyorlar. Olmuyor tabi ki; ama bu insanlara tarihçi diyen yüzbinlerce insanımız var maalesef.. Bu da memleketimizin en büyük sorunu.

 ...................

Biz A. Dilipak ve benzeri yazarlarla oluşturulmaya çalışılan Gayri Resmi Tarih zorlamasını tanımaya başladık sanırım. Tanımayada devam edeceğiz. Şimdi kaldığımız yerden, yani Mustafa Kemal’in Samsun'a çıktığı tarihten itibaren Sultan Vahideddin’in icraatlarını inceleyelim. Bu devire yine bir diğer Gayri Resmi tarihçi! K. Mısıroğlu ile giriş yapalım;

-‘’ 1920 yılı Mayıs ayı başına gelindiği zaman, ortalıkta Yunanlıların da İzmir’e bir çıkarma yapacakları söylentileri dolaşmaya başlamıştı…’’ (K. Mısıroğlu, Hilafet, s.153 )

1920 Mayısında Yunanlılar İzmir’e çıkalı 1 yılı geçmiştir. Ne söylentisi? Meğer tüm dünya tarihi yanlış biliyormuş bu konuda. Yunanlılar İzmir’e 15 Mayıs 1919’da çıkmamış….Türk, Fransız, Yunan, İngiliz, Rus, Bulgar devletleri tarihi ve dünya basını, bilim adamları hep yanlış, Mısıroğlu doğru…. 19 Mayıs 1919 tarihli New York Times gazetesi, işgalin ilk günü 800 Türk'ün ve 100 Yunanın öldüğünü yazarken 1 sene sonrasını görüyormuş mesela…

Emin olun bu da bir hata değil! Osmanlı’yı Mustafa Kemal batırdı diyebilmeleri için buna mecburlar. Daha Mustafa Kemal Samsuna bile çıkmadan Yunanlıların İzmir’e çıkmış olması senaryolarını çürütüyor. O zaman tarihi değiştir gitsin…. Nasılsa araştırma fırsatı olmayan insanlarımız var…

Biz artık gerçeklere dönelim;

Daha evvel yazımızda belirttiğimiz gibi 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar İzmir’e çıkmıştır. Batum- Kars - Ardahan sancakları Ermeni komitelere teslim edilmektedir. Pontus Rum çeteleri Karadeniz’de silahlandırılmıştır;

İngiliz yüksek komiseri Amiral Calthorpe ile Fransız Yüksek Komiseri Amiral Amet, ’Samsun’da Türklerin, Hristiyanları toptan öldürmek için silahlandıkları’’ görüşünü öne sürüp, saraya baskı yaparlarken, ( Jeschke, İng. Belgeleri, s. 102; S. Akşin, İstanbul Hükümetleri, S. 242) gerçek tam tersi idi. Çünkü Sinop’un batısından Trabzon’a kadar bir Rum Pontus Devleti kurmayı düşünüyorlardı. ( Prof. Dr. Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası, s. 16, 223) ( İstiklal Harbinde Ayaklanmalar, s.281,295) (Celal Bayar, s.1457-1465) (Mondros, s.250-253) (Jeschke, İng. Belgeleri, s.56)

Biz bu direniş hareketlerine Mustafa Kemal Paşa yazımızda değineceğiz zaten.  Ama bu yıllarda İstanbul’un (Saray ve Sultan Vahdettin’in başa getirdiği Damat Ferit Hükümeti) tepkisi ne, ona bakalım;

-Dahiliye Nazırı Ali Kemal, Redd-i İlhak ve Müdafaa-yı Hukuk gibi yeni kurulan milli örgütlerin telgraflarının çekilmesini yasaklar ve Yunanlılarla çatışmaya başlamış olan milli kuvvetlerin bastırılıp dağıtılması için genelge yayınlar ( 18 Haziran 1919, Jeschke, TKS Kronolojisi I, s, 43) (R. Halit Karay, Minelbab İlel Mihrap, s. 127)

Ali Kemal’in Genelgesi;

-‘’ Yunan işgali ne kadar gaddarane ve ne kadar haksız olursa olsun, mukavemet edilmemesi, memleket kurtuluşunun  ancak diplomasi yoluyla mümkün olabileceği ve İstanbul siyasetinden ayrılmanın memlekete ihanet olacağı, aksi surette hareket edenlerden hesap sorulacağı….’’ (TİH, 2.C., 1. Kısım, s.157 )

Ali Kemal

 

Bu Ali kemal, Büyük Taarruz zafer ile sonuçlanınca pişmanlık dolu yazılar yazacak ama halkın elinde linç edilmekten kurtulamayacaktır. Tarih boyunca bu milleti tanımayan yöneticilerin sonu iyi bitmemiştir zaten.

Yine Ali Kemal’in 26 Haziran 1919 günü, artık Ordu birliklerinin Milli Mücadele saflarına geçmeye başlaması üzerine hükümetten ayrılmadan az önce yayınladığı genelge;

-‘’ Biz bugün Yunan veya İtalyan, herhangi bir devletle olsun savaşa giremeyiz…..Ordudan verilecek emirleri yerine getirmeyiniz!’’ (T. Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, 1C, s.149; Genelgenin tam metni ve fotokopisi : BTTD, sayı 7/Nisan 1968 )

Erzurum Kongresi üzerine ise Damat Ferit, 20 Temmuz 1919’da, bu kongrenin yasa dışı olduğunu ve dağıtılmasını isteyen bir genelge yayınlar;

-‘’ Padişahımız Efendimiz Hazretlerinin arzu ve iradelerine ve vatanın yüksek menfaatlerine tamamiyle aykırı olan bu hareketin engellenmesi…’’ ( Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s. 84) (Jeschke, İngiliz Belgeleri, s. 137) ( F. Kandemir. M. Kemal, Arkadaşları, Karşısındakiler, s.111)

Sultan Vahideddin’in görüşleri ve belgelere de geleceğiz…..

-Damat Ferit hükümeti 29.07.1919’da M. Kemal’in tutuklanmasını kararlaştırır.( (Jeschke, İng. Belgeleri, s.138) ( S. Akşin, İstanbul Hükümetleri, s. 478)

Yeni Dahiliye Nazırı Adil 8 Ağustos 1919’da şu genelgeyi yayınlar;

-Teşkilat-ı Milliye adı altında toplanan kuvvetlerin gecikilmeksizin dağıtılması…’’ (Jeschke, İng. Belgeleri, s.140 )

Dahiliye Nazırı Adil, 13 Ağustos 1919’da Alaşehir ve Balıkesir Kongresinin dağıtılmasını ister. ( Jaeschke, TKS Kronolojisi I, s.57) Yine bu emre dayanarak o dönem işgal altındaki İzmir’in Valisi Kambur İzzet, kongrenin öncülerinden H. Muhittin Çakırlı’nın tutuklanması için şu emri verecektir ;

-‘’….ellerine kelepçe vurularak adi bir suçlu gibi gözetim altında İstanbul’a gönderilmesi…’’ (Kurtuluş Savaşı Günlüğü, 2.C., s.48) (H. Muhittin Çarıklı, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri, s.32 )

Dahiliye Nazırı Adil ve Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa, Sivas Kongresinin dağıtılması için 3 Eylül 1919’da, yeni  Elazığ Valisi Ali Galip (T.K.) ile Ankara Valisi Muhittin Paşayı görevlendirirler. ( Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s. 202 )

Kazım Karabekir bu konuda şöyle diyor:

-‘’ Hükümet-i merkeziye (İstanbul), valisiyle birlikte, İngilizlere yardım ederek, bütün şarkın felaketini mucip olacak bir Kürt ihtilali hazırlıyor. Tarihimizde bu kadar iğrenç vaka bilmiyorum.’’ ( Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.225)

Kazım Karabekir Paşa ile, Gazi Mustafa Kemal'i çarpıştırmak isteyenler; Karabekir Paşa'nın İstanbul'a tavrını pek dillendirmezler nedense!

Bunları göreceğiz.

Biz konumuza dönelim.

.........................................

Sultan Vahideddin, Erzurum'a Vali atanan Reşit Paşaya Milli Mücadele için şöyle der:

-‘’ Bir takım celali eşkıyası türedi ise de, bunlar imha edilecektir.’’ ( Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.145)

Jandarma Genel Komutanı Kemal Paşa, Batı Anadolu’ya gelerek, Kuva-yı  Milliye’yi dağıtmaya çalışır. (TİH, 2.C., 1. Kısım, s.164 ) Kemal Paşanın Denizli Heyet-i Milliyesi üyelerine söyledikleri;

-‘’ Padişahımız Efendimiz Hazretlerinin sizlere selamı var. Bu selamı tebliğ ediyorum. Rica ediyorum Yunanla çarpışmaktan vazgeçiniz. Zira bu teşebbüsünüz beyhudedir.’’ ( A. Akif Tütenk, Milli Mücadele’de Denizli, s.31,  U Kocatürk, TC Kronolojisi, s. 76 )

Bu demeç ve icraatlar İstanbul’un Milli Mücadeleye bakışının özetidir. Daha çok belge vereceğiz. Gayri Resmi Tarihçiler bunları pek yazmıyorlar tabi ki. Sorsan ‘ Ne yapsınlar mecburlardı’ diyebilirler mesela. 

-‘’Padişah işgalcilerin elinde tam manasıyla esirdi.’’ (V. Vakkasoğlu, Bu Vatanı Terkedenler, s.50 )

Ama bu söylentiler o zaman yayıldığında Sultan Vahideddin bunu kesinlikle reddediyor ve bu iddianın Milli Mücadelecilerin ‘Halkı kandırmak için uydurdukları bir hikaye olduğunu..’’ söylüyordu. (21 Mart 1922’de Rumbold ile yaptığı görüşmelerdeki sözleri- Jeschke, İng. Belgeleri s.161 )

Ancak elbette İstanbul’un o dönem bunu yapmaya mecbur hissettiği kesin gibi. Zaten fark burada idi; İstanbul inanmıyor ve korkuyorken, Ankara’da sadece 12 askerin gelişine bile sevinecek kadar yokluklar içinde açılan Meclis ve Milli Mücadele, sadece Allah’tan korkanlar sayesinde 7 düvele meydan okuyordu…

Peki gerçekten Padişah gizliden destek veriyor muydu? Sultan Vahideddin’in bile yazmadığını yazabilenlerin bu verdiğimiz ve vereceğimiz belgelerden haberi var mı, yoksa saklıyorlar mı? Sanırım mesele de bu. Sultan Vahideddin’i, sırf Mustafa Kemal’i kötüleyebilmek için göklere çıkarma çabası, maalesef gerçekleri öğrenenler tarafından Sultan Vahideddin’e olumsuz bir şekilde dönmektedir.

Peki bunca hengame içinde Sultan Vahideddin olanlardan hiç mi rahatsız olmuyordu? Bu mümkün değil. Bakın 15 Temmuz 1919’da Morning Post muhabirine şu demeci verir:

-‘’ Binlerce sessiz halk…..Yunan askerleri ile Rum çeteleri tarafından insan kırımına, yağma ve çapula, vurgunlara maruz tutuluyor. Milletimin uğradığı zulüm ve hakaretler karşısında teskin edilmeleri müşkül olmaktadır. Adamlarımız şereflerini, hayat ve meskenlerini korumak için boğuşmaktadır.’’ ( Jeschke, İng. Belgeleri, s.147)

Sözlerinde acziyet vardı Sultan’ın. Teskin edemiyoruz diyor Sultan. Zaten kritik nokta bu. Diplomatik yollarla tecavüzleri engellemek yolunu deniyor. Milli mücadelenin başarı şansına inanmıyorlardı sanırım. Zaten daha sonra göreceğimiz üzere, İngilizlerden hayatının güvence altına alınmasını istemesi belki de bu pişmanlıktan dolayıdır.

Zaten Sultan Vahideddin, ünlü Sultanahmet mitingcilerine şöyle der;

-‘’ Bağıralım ama elimizi kaldırmayalım.’’ (KS Günlüğü, 1.C., s.271 )

 

 

Vatan haini olmak başka, yönetememek başka arkadaşlar.  Yine de bu değerlendirmeyi yazı sonuna bırakalım. Tabi en doğrusunu yine Allah bilir. Biz sadece belgeleri vermeye devam edelim.

Bu esnada sadece demeçlerle yetinmez İstanbul Hükümeti. Milli Mücadeleye karşı silahlı müdahaleler de başlar. Hem İngiliz destekli yerel ayaklanmalar (Adapazarı olayları Ekim 1919, Şeyh Recep olayı 18 Ekim 1919, Birinci ve İkinci Bozkır ayaklanmaları 27 Eylül- 4 Kasım 1919), hem de Anzavur ve diğerleri… Bunlara değinmeden önce, o sırada Medyanın durumuna bakalım:

 

Saltanatçı Medyanın bakış açısı:

Dahiliye Nazırlığından istifa eden Ali Kemal, önce Peyam gazetesini çıkarır. Daha sonra Sabah gazetesinin sahibi Ermeni Mihran ile birleşerek Peyam-ı Sabah gazetesini çıkarır. Ali Kemal 26 Haziran 1919’da Dahiliye Nazırlığını Adil’e bırakırken Sultan Vahdettin ona şöyle der: ‘’Saray her dakika size açıktır.’’ (Ş. Kutlu, Ali Kemal, s.74 ) ( HTM, sayı 11 Aralık 1970 )

Ali Kemal için yakın arkadaşı Y. Kemal  ‘’Ali Kemal’in Rumluğa ve Ermeniliğe karşı muhabbeti olduğunu, her türlü Türk milliyetperverliğinden nefret ettiğini ’’ yazıyor (Siyasi ve Edebi Portreler s.70-99 )

Ve Ali Kemal ile giriş yaptığımız saltanatçı medyanın yazdıklarından bir kesit:

-14 Temmuz 1919 Alemdar Gazetesi   ‘’ İslam kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir ellerine teslim etmekte, İslam alemi için hiçbir tehlike yoktur.’’

-07 Ağustos 1919 Sabah Gazetesi  ‘’İngiltere en büyük İslam devletidir.’’

-14 Ağustos 1919 Alemdar Gazetesi   ‘’Dünyanın en adil, en namuslu, en haşmetli devleti olan İngiltere…’’ (R. Cevat Ulunay)

-31 Ağustos 1919 Alemdar Gazetesi  ‘’İstiklal diye bağıranlar, kötü niyetlidir….’’ (R. Cevat Ulunay)

R. Cevat Ulunay

-28 Eylül 1919 Peyam Gazetesi  ‘’Anadolu’nun yeni celalileri (milliyetçiler)…’’ (Ali Kemal)

-11 Ekim 1919 Renin (Adana) Gazetesi   ‘’M. Kemal Paşa, Anadolu’da bir Hareket-i Milliye vücuda getirmeye çalışıyor. Bu ne çocukça hayaldir!...’’

-14 Kasım 1919 Peyam Gazetesi  ‘’ M. Kemal ve Rauf Bey ikbal hırsı içindedirler. Siyasetten habersizdirler. Milli kuvvetler, ateş olsalar, cirimleri kadar yer yakarlar.’’ (Ali Kemal)

-19 Kasım 1919 Alemdar Gazetesi  ‘’ Çarıklı, mavzerli bir heyetin kuru sıkı tehditi ile iş yürür mü?..’’ (R.C. Ulunay)

-8 Ocak 1920 Peyam-ı Sabah Gazetesi  ‘’Anadolu’da ne yaptığını bilmeyen M. Kemal ve arkadaşlarının hareketine öncelikle son verilmesi gerekir….’’ (Ali Kemal)

-9 Ocak 1920 Alemdar Gazetesi  ‘’Bizim için tutulacak yegane kurtuluş yolu, mütarekeden sonra hemen İngiltere devleti ile beraber yürümek için siyasi teşebbüste bulunmaktı…’’ (R.H. Karay)

-Şubat 1920 Alemdar Gazetesi  ‘’Bir patırtı, bir gürültü….Beyannameler, telgraflar…Sanki bir şey oluyor, bir şey olacak. Ayol, şuracıkta her işimiz, her kuvvetimiz meydanda. Dört tarafımız açık. Halkın gözü önünde, bir kafese girmiş oturuyoruz. Dünya vaziyeti biliyor. Hülyanın, blöfün sırası mı? İstedikleri kadar kafama vursunlar: Hangi teşkilat, hangi kuvvet, hangi kahraman? Hülyanın bu derecesine, uydurmasyonun bu şekline ben de dayanamayacağım. Bari Kavuklu gibi ben de sorayım: ‘’Kuzum Mustafa, sen deli misin? ‘’ (R.H. Karay)

Evet inanamıyorlardı. İnanmadılar da. Halkında inancını kırmaya çalışıyorlardı. Bu milleti tanımıyorlardı maalesef. Bu türden medya ve yazarlar hep vardı, şimdi de var….

Medya kısmına ara verelim. Yıl 1920 olmuştu. Anadolu kıpırdanıyordu artık. Anadolu’da Milli Mücadele başlamıştı. Bu mücadele karşısında Müttefik Devletlerin, İstanbul Hükümetinin ve Sultan Vahideddin’in tepkilerini görelim:

Milli Mücadele Dönemi İstanbul

-9 Eylül 1919 : Y. Komiser Amiral de Robeck, Curzon’a şunları yazar : ‘’ Mustafa Kemal’in tesiri gittikçe artıyor….’’ (E. Ulubelen, s.211 )

 

-11 Eylül 1919 : Sivas Kongresinin bildirisi!

-17 Eylül 1919 : İngiltere Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne’in raporu : ‘’ Hükümet ve Müttefik devletleri kuvvetsizdirler. M. Kemal’in hareketi Anadolu’da bağımsız bir cumhuriyete doğru gelişiyor….’’ ( Jeschke, TKS Kronolojisi I, s.64 )

-2 Ekim 1919 : Damat Ferit istifa eder. Ali Rıza Paşa hükümeti kurulur.

-10 Ekim 1919 : Y. Komiser de Robeck’ten Lord Curzon’a ;  ‘’Anadolu’daki Milli hareketin baskısıyla Damat Ferit hükümeti istifa etti. M. Kemal karşısında İngiliz aslanının prestiji sarsıldı. Mütarekeyi imzalayan Türkiye’nin yerinde, bugün bambaşka bir Türkiye var. Bu yeni Türkiye’ye barış şartlarını empoze etmek kolay olmayacak.’’  ( B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 1.C. s. 134)

-28 Ekim 1919 : Konya-Bozkır asileri İngilizlerden yardım isterler. ( Jeschke, TKS Kronolojisi, s.73 )

-29 Ekim 1919 : Bölgeyi İngilizlerden devralan Fransızlar, Ermeni birlikleri ile birlikte Urfa, Maraş ve Antep kentlerine girmeye başlarlar. (K.S. Günlüğü, ‘2.C., s.105)

-11 Aralık 1919 : General Milne, ‘itaatsizlik ettikleri için Cemal ve Cevat Paşaların azlini’ ister. (Jeschke, TKS Kronolojisi I, s.80)

-27 Aralık 1919 : M. Kemal ve Heyeti Temsiliye Ankara’ya gelir…..

-12 Ocak 1920 : Antep Savaşı başlar.

-20 Ocak 1920 : Maraş Savaşı başlar.

-27 Ocak 1920 : Gelibolu civarında ve Fransız askerlerinin gözetimi altında bulunan Akbaş silah ve cephane depolarını, Köprülü Hamdi ile Dramalı Rıza ve arkadaşlarının basarak silah ve cephaneyi Anadolu’ya kaçırmaları, işgal güçlerinin şiddetli tepkilerine yol açar. İngilizler Bandırma’ya 2 bölük asker çıkararak şehri işgal ederler.  (K. Özalp, Milli Mücadele, 1.C. s.88 ) (A.F. Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s.254 ) (B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 1.C., s.CIX,381) Köprülü Hamdi Bey, Anzavur’un adamları tarafından 18 şubatta şehit edilir. (Anzavur isyanlarına değineceğiz). Dramalı Rıza Bey de İstanbul’da yakalanarak, 3 arkadaşı ile birlikte, 12 Haziran 1920’de asılacaktır. (Jeschke, TKS Kronolojisi I, s.107)

-28 Ocak 1920 : Meclis-i Mebusan, gizli bir toplantı yaparak, Misak-ı Milli’yi kabul eder. (K. Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.434)

-8/9 Şubat 1920 : Kuva-yı Milliye Urfa’yı kuşatır ve şehre girer.(TİH, 4.C.,s.104)

12 Şubat 1920 : Fransızlar Maraş’tan çekilir ve Kuva-yı Milliye Maraş’a girer. (TİH, 4.C., s.95)

-13 Şubat 1920 : Y. Komiser Amiral de Robeck’ten, Lord Curzon’a : ‘’ Damat Ferit Paşa’nın tekrar başa geçirilemediği….Osmanlı Meclisi’nin Milliyetçi örgütün İstanbul’da siyasi bir parçası durumunda olduğu….’’ (B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 1.C., s.CV/371)

-16 Şubat 1920 : Anzavur’un ikinci isyanı..

-23 Şubat 1920 : Bazı yeni İngiliz savaş gemileri İstanbul’a gelir ve karaya asker çıkarırlar. (H. Himmetoğlu, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları, 1.C., s.434)

-28 Şubat 1920 : Galip Devletlerin temsilcilerinin Londra’da yaptıkları toplantıda Başbakan L. George’nin konuşması : ‘’Fransızların Maraş’tan çekildiklerine, Çukurova’da Ermeni kıyımı yapıldığına dair haberlerin alındığı….Müttefiklerin prestijinin sarsıldığı….Artık Türkiye’ye karşı harekete geçmek gerektiği…’’ (B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 1.C., s.CXI vd./403) (T. Baytok, s.82. vd )

-3 Mart 1920 : Ali Rıza Paşa hükümeti istifa eder.

-5 Mart günlü toplantıda, L.George’un Türkiye’de bulunan askerler hakkında verdiği bilgi ve vardığı sonuç: ‘Yunanlılar, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar….toplam 160.000 kişi. Oysa Türklerin elinde 80.000 asker var…..Bu bakımdan milliyetçilerin karşı hareketinden çekinmeksizin İstanbul işgal edilmeli.’ (T. Baytok, İngiliz Kaynaklarından Türk Kurtuluş Savaşı, s.87. vd.)

-8 Mart 1920 : Salih Paşa hükümeti kurulur.

-12 Mart 1920 : Lord Curzon’un Washington’daki İngiliz Büyük Elçisine alınan kararlarla ilgili verdiği bilgiler: ‘’Klikya’da (Çukurova) asayişi Fransızların sağlayacağı…..İstanbul’un işgal edileceği ve barış şartları kabul edilinceye kadar işgal altında tutulacağı…..M.Kemal’in bertaraf edileceği….’’ (B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 1.C., s.CXX/453)

-16 Mart 1920 : İstanbul’daki Y. Komiserlerin Sadrazam Salih Paşaya 09.40’ta verdikleri ortak nota : ‘’İstanbul saat 10.00’dan itibaren işgal edilecek…M. Kemal ve Milli hareketin öbür liderlerinin, Osmanlı hükümetince derhal red ve inkar edilmeleri…’’ (B.N. Şimşir, İng. Belgelerinde, 1.C.,s.460)

 

Tren ve vapur seferleri durdurulur, bütün yollar tutulur. Harbiye nezareti ve PTT işgal edilir, Polis teşkilatına el konulur. Bir İngiliz birliği Şehzadebaşı karakolunu basar, 6 erimizi şehit eder, 15 erimizi yaralar. Sivil ve asker 150 milliyetçi Türk tutuklanır. Tutuklamalar 18 Mart’a kadar devam edecektir.

İşgal Kuvvetleri Komutanlığının tebliği:

‘’.........

2- Müttefik Devletlerin niyeti, saltanat makamının gücünü kırmak değil, Osmanlı idaresinde kalacak yerlerde, o gücü desteklemek ve sağlamlaştırmaktır.

3-Müttefik Devletlerin niyeti, Türkleri İstanbul’dan yoksun bırakmamaktır….Eğer Anadolu’da genel karışıklık ve Hristiyan kıyımı gibi olaylar olursa, bu kararın değiştirilmesi muhtemeldir.’’ (Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s.309)

Aynı gün Sultan Vahidettin, Sivas milletvekili Rauf(Orbay), Balıkesir milletvekili Abdulaziz Mecdi Hoca(Tolon) ve Konya milletvekili Vehbi Hoca(Çelik)’dan oluşan Meclis Kurulunu saat 17.00’da kabul eder. Görüşmede şöyle diyaloglar geçer:


Vahdettin: “Bu adamlar (İngilizler) daha çok şey yaparlar, her istediklerini yaparlar! Her şeye cüret edebilirler! Meclis’teki sözlerinize ve hareketlerinize dikkat ediniz!”

Vehbi (Çelik): “Efendimiz, onların kudreti milleti yıldıramayacaktır. Millet azimlidir, kararlıdır. Hakkın yardımıyla haklarından gelecektir. Milletiniz memleketi de, sizi de kurtaracaktır. Müsterih olunuz padişahım.”

Vahdettin: “Hoca! Hoca! Dikkatli olun! Bu adamlar, her istediklerini yaparlar!”

Mecdi (Tolon): “Padişahım, bu kâfirlerin kudreti zahiridir, şu gemilerin top menzili dışına çıkamaz. Senin milletinin yüreği, onların demirinden metindir. Millet, istiklali uğruna giriştiği mücadeleden muhakkak muzaffer çıkacaktır. Endişe buyurmayınız.”

Vahdettin: “Hoca, vaziyet meydanda! Hadiseler ortada! Bu adamlar isterlerse yarın Ankara’ya giderler!”

Rauf (Orbay): “Efendimiz, biz huzurunuzda milleti temsilen bulunuyoruz. Millet, haysiyet ve istiklale aykırı bir kaydı kabul etmemeye kesin kararlıdır. Eğer milletlin hislerine tercuman olduğumuza kani iseniz, arz ediyoruz ki milletin sizden ricası, haysiyet ve istiklale aykırı bir antlaşmaya ve sözleşmeye imza koymamanızdır. Aksi takdirde istikbali çok karanlık görüyoruz.”

Vahdettin: “Rauf Bey, millet koyun sürüsü! Bu sürüye bir çoban lazım! İşte o da benim!”

Yolda, Vehbi Hoca, derin bir acı içerisinde olan Mecdi Hoca’nın omzuna elini koyar, “Gam çekme efendi” der. “Allah büyüktür! Bu millet kurtarıcısını bulacaktır. Milleti koyun sürüsü saymak rıza-yı ilahiye de aykırıdır. Yaşarsak çok şey göreceğiz.” (C. Kutay, İstiklal Savaşının Maneviyat Ordusu, s.172) (Yakın Tarihimiz, 2.C., s.240) (Turgut Özakman, ‘Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele’, s.79-80)

Aynı akşam Meclis sarılır. Rauf ve Kara Vasıf Beyler tutuklanarak Malta’ya sürülür. Ertesi günde Edirne milletvekilleri Şeref (Aykut) ve Faik(Kaltakkıran) Beylerle, İstanbul milletvekili Numan Ustayı alırlar. Sıkıyönetim ilan edilir.

Buna karşılık olarak; M. Kemal aynı gün Anadolu’daki 29 İngiliz Ordu mensubunu tutuklatır.

.............................

Osmanlı Meclisi de, İngilizlerin tutumunu protesto için tatil kararı alır. Bu karar Ayan Meclisine bildirilir. Önce Vasfi Efendi itiraz eder. Rıza Tevfik : ‘Üç büyük Devlet, birkaç caniyi aldı. Bunda Meclis’e bir taarruz yoktur. Meclis haksızdır. Protestoları haksızdır’ diyecektir. (Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.520)

Rıza Tevfik

 

Y.Kemal’de şöyle yazıyor:(Tarih Musahabeleri, s.43’te) ‘’R. Tevfik o sabah Ayan’da deli hilkatinin(aşağılık yaratılışının) bir marifetini göstermiş, arkadaşları olan bir eski Ayan Azası tevkif edilirken protestoya mani olmuş ‘Adalet-i Beynelminel diye bir şey vardır. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır’ demiş’’

Kazım Karabekir bunlar için ‘Şerefsiz adamlar’ demektedir. (İstiklal Harbimiz,s.520)

26 Mart 1919 yılında Salih Paşa hükümetine yine Milli Hareketin red ve inkarını isteyen 2. bir nota verilir.

30 Mart 1920: Y. Komiser Amiral de Robeck’in raporu : ‘’Hükümetin, milli liderleri suçlama konusundaki (sıkılgan) tutumu, milliyetçilere düşman bir hükümetin başa geçmesini önlemek niyetinden ileri geliyor. Zaman kazanmak istiyorlar…..Milli harekete düşman bir hükümetin başa geçmesi ve milli hareketi bastırma yoluna gitmesi tercih edilir…’’ (B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 1.C., s.CXXVI)

-2 Nisan 1920 : Salih Paşa hükümeti istifa eder.

Bunun üzerine Sultan Vahideddin Sadrazamlığı önce Tevfik Paşa’ya teklif eder. Tevfik Paşa kabul etmez. Bunun üzerine Sultan Vahideddin, 4. Kez Damat Ferit’i Sadrazamlığa getirir.

-‘’H. Kazım Bey’in, ‘Ferit Paşanın Sadrazam yapılmasının memleket ve saltanat için felaket sebebi olacağını’ söylemesi üzerine, Hünkar, ‘Ben istersem Rum Patriğini de, Ermeni Patriğini de getiririm, Hahambaşıyı da getiririm’ demiş ve kendisine ‘Getirirsiniz ama bir yararı olmaz’ diye karşılık verince, ‘Ben böyle karar verdim, getireceğim!’ cevabını vermiştir.’’ (A.Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s.260)

Hüseyin Kazım Kadri Bey’de anılarında, bu olayı detaylı olarak anlatır. (Meşrutiyetten Cumhuriyete Hatıralarım, s.171-172)

Sultan Vahideddin’in Damat Ferit’i Sadrazamlığa atadığı buyruk:

‘’ Salih Paşanın istifası üzerine Sadrazamlık, bilinen ehliyet ve görüşünüz dolayısıyla size verilmiş ve Şeyhülislamlığa da Dürrizade Abdullah Efendi uygun görülmüştür. Anayasanın 27. Maddesi gereğince kurduğunuz yeni Vekiller Kurulu onaylanmıştır.

Mütarekenin yapılmasından başlayarak, yavaş yavaş iyileşmeye yüz tutan siyasi durumumuzu, milliyet adı altında meydana getirilen kargaşalıklar kötü bir hale sokmuş ve buna karşı şimdiye kadar alınmasına çalışılan uzlaşıcı önlemler faydasız kalmıştır. Son zamanlarda görünen olaylara göre bu isyan halinin devamı, Allah saklasın, korkunç hallere sebep olabileceğinden, bu kargaşalıkların bilinen düzenleyicileri ve kışkırtıcıları hakkında kanun hükümlerinin uygulanması ve fakat aldatılarak katılmış ve alet olmuş olanlar hakkında genel af ilanı ile bütün ülkede asayiş ve düzenin sağlanıp sağlamlaştırılması için gereken önlemlerin hızla ve kesinlikle alınıp tamamlanması ve bütün sadık tebamızın hilafet ve saltanat makamına olan sadakat ve bağlılıklarının güçlendirilmesi,

Ve bunlarla birlikte, büyük devletlerle içten ve güven verici ilişkiler kurulması ve miller ve devlet çıkarlarının hak ve adalet esasına dayanılarak savunulmasına özen gösterilmesi, barış şartlarının ölçülü olmasına ve bir an önce barışın imzalanmasına çalışılması ve o zamana kadar her türlü mali ve ekonomik önlemlere başvurularak genel sıkıntıların olabildiğince hafifletilmesi, kesin isteklerimizdendir.’’    (T.M. Göztepe, V. Mutareke Gayyasında, s.267)

Damat Ferit 7 Nisan 1920’de İngiliz Yüksek Komiseri de Robeck’i ziyaret eder. Bu ziyaretle ilgili olarak bir tutanak tutulmuştur. Damat Ferit’in bakış açısını anlatan bu tutanağı özetleyelim:

1- Milli hareketi bastırmak programıyla başa geçtiğini belirterek, bu hareket liderlerime karşı, Padişahın manevi nüfuzundan başka, silah kullanmak kararını açıkladı.

2-Bandırma bölgesinde Anzavur’dan başka, İzmit, Bolu, Trabzon, Kayseri ve Elazığ taraflarında da bazı kişilerin, milliyetçilere karşı sevk edilebileceğini söyledi.

3- Hükümetin Anzavur’u Paşalığa yükselttiğini belirtti.

Anzavur Ahmet

 

4-Anzavur kuvvetleri için silah istedi.

6-Milliyetçiler aleyhinde yayımlanacak bildiri ve fetvaları, uçakla Anadolu’ya dağıtmak için yardım istedi.

8-Anadolu’ya gizli ajanlar göndermesi için Y. Komiser yardım vadetti.

9-Ferit Paşa tamamiyle İngilizlere uygun bir yol izleyeceğini söyledi….

(Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 2.C., s.XXVII, belge No:8) (E. Ulubelen, s.260, belge No:48) (T. Baytok, İngiliz Kaynaklarından Türk Kurtuluş Savaşı, s.100) (T. Özakman özetlemesi, Vahidettin Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, s.344-345)

Damar Ferit 11 Nisan günü, Milliyetçi liderleri ve Milli Mücadele’yi red ve inkar eden, suçlayan bir beyanname yayımlar. Bu beyannamede ‘çıkarcılar, bozguncular, asiler, vatan hainleri, millet düşmanları’ gibi ifadeler kullanır. (Tam metni için: M. Goloğlu, 3. Meşrutiyet, s.316)

Ertesi gün, Osmanlı Mebusan Meclisi, Sultan Vahideddin’in yazılı bir buyruğu ile kapatılır ve tarihe gömülür.

22 Nisan 1920’de, Damat Ferit, İngiliz Yüksek Komiserliğine, tutuklayıp Malta’ya sürmelerini istediği kişilere ilişkin yeni bir liste daha verir. Bu listede ‘M. Kemal, Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa(Cebesoy), Albay Cafer Tayyar(Eğilmez), Albay İsmet (İnönü), Kazım Paşa (İnanç), Albay Behiç (Erkin), Muhittin Paşa (Okyayüz), Yakup Şevki Paşa (Subaşı), Nihat Paşa (Anılmış), Albay s. Adil Bey, Albay Selahattin(Köse) İsmail Fazıl Paşa gibi isimler vardır.

Komik bir cümle sunalım: Bu konuyu inkar edemeyen Mısıroğlu, M. Kemal’i Anadolu’ya İngilizlerin gönderdiğinde ısrar ederek şöyle diyor:

-‘’İngilizler, M. Kemal’in Anadolu’ya gidişi sanki kendi malumatları, hatta izinleri dışında olmuş gibi güya ona engel olmak yoluna gitmeleri ve bu maksatla Kuva-yı Milliye’nin suçlanmasını istemeleri, yürürlükteki kanunlar önünde izahı imkansız bir muammadır.’’ (Sarıklı Mücahitler, s.82)

Yani demek istiyor ki; gerçekleri biliyorum ama açıklamama kanunlar müsade etmez! Ya Hu yazmadığı söylemediği şey yok halbuki. Mustafa Kemal’e İngiliz casusu diyebiliyorsun da, neyi diyemeyeceksin başka? Yunan ajanı diyorsun ama işine geldiğinde ‘kanunlar’ varmış….Bilmiyorum, anlamıyorum, izah edemiyorum diyemiyor. Sık sık yaptığı bir şey bu sıkışınca. Misal:

-‘’Ferit Paşa katiyyen hain olmamakla beraber, burada izahı imkansız olan çeşitli sebeplerle çok hatalı bir politika takip etmiştir.’’ (K. Mısıroğlu, Sarıklı Mücahitler, s.40-42)

Yazık!

İnanın kendisine inanan insanlarımız olmasa üzerinde bile durulmamalı normalde. Ayrıca Mısıroğlu konuları da çarpıtıyor tabi ki. İngilizlerin M. Kemal’in Anadolu’ya gidişinden malumatları da var izinleri de. Ama ne için olduğunu hala anlamamış. E dolayısıyla hiçbir şeyi de tam anlayamıyor…Okuduğu kitaplar ve kaynakları M. Sabri Efendi, Mevlanzade Rıfat falan olunca, o da işin içinden çıkamıyor. Mevlanzade  Rıfat’ı tanıttık, bu M. Sabri Efendi’yi de ileride yakından tanıyacağız. Biz konumuza dönelim…..

Fetvalar

Milli Mücadele aleyhine fetva ilk olarak Haydarizade İbrahim Efendi’den istenmiş ama İbrahim Efendi istifa etmiştir. Şeyhülislam Sadrazama değil, direk Padişaha bağlı olduğundan, Sultan Vahideddin fetvayı verecek birisini bulur : Dürrizade Efendi. Ve fetva yayınlanır:

"Dünya düzeninin sebebi olan ve kıyamet gününe kadar Ulu Tanrı'nın daim eyleyeceği İslâm Halifesi Hazretleri'nin veliliği altında bulunan İslâm memleketlerinde bazı kötü kimseler anlaşarak ve birleşerek ve kendilerine elebaşılar seçerek Padişahın sadık uyruklarını hile ve yalanlarla aldatmakta, yoldan çıkarmaktadırlar. Padişahın yüksek buyrukları olmaksızın asker toplamaktadırlar. Görünüşte askeri beslemek ve donatmak bahaneleriyle, gerçekte ise mal toplamak sevdasıyla, Şeriat'e uymayan ve yüksek emirlere aykırı bir takım haksız ödemeler ve vergiler koymakta ve çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mal ve eşyalarını zorla almakta ve yağmalamaktadırlar. Böylece insanlara zulmetmekte, suçlamakta ve Padişahın ülkesinin bazı köy ve şehirlerine saldırmak suretiyle tahrip ve yerle bir etmektedirler. Padişahın sâdık tebasından nice suçsuz insanları öldürmekte ve kan döktürmektedirler. Padişah tarafından atanmış bazı dini, askerî ve sivil memurları istedikleri gibi memuriyetten çıkarmakta ve kendi yardakçılarını atamaktadırlar. Hilâfet merkezi ile Padişah ülkesi arasındaki ulaştırmayı ve haberleşmeyi kesmekte ve Devletin emirlerinin yapılmasına engel olmaktadırlar.

Böylece, Hükümet merkezini tek başına bırakmak, Halifenin yüceliğini zedelemek ve zayıflatmak suretiyle yüksek hilâfet katına ihanet etmektedirler. Ayrıca Padişah'a itaatsizlik suretiyle devletin düzenini ve asayişini bozmak için düzme yayınlar ve yalan söylentiler yayarak halkı azdırmaya çalıştıkları da açık bir gerçektir. Bu işleri yapan yukarıda söylenmiş elebaşılar ve yardımcıları ile bunların peşlerine takılanların dağılmaları için çıkarılan yüksek emirlerden sonra bunlar, hâlâ kötülüklerine inatla devam ettikleri takdirde işledikleri kötülüklerden memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak, dince yapılması gerekli olup, Allah'ın "öldürünüz" emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farz mıdır? Beyan buyrula...

Cevap: Allah bilir ki olur.

Dürrizâde El-Seyid Abdullah

Böylece Padişahın ülkesinde savaşma kabiliyeti bulunan Müslümanların adil Hâlifemiz Sultan Mehmed Vahdeddin Han hazretlerinin etrafında toplanarak savaşmak için yapacağı davet ve vereceği emre uymak suretiyle adı geçen asilerle çarpışmaları dince gerekir mi? Beyan buyrula.

Cevap: Allah bilir ki gerekir.

dürrizâde El-Seyid Abdullah

Bu takdirde, Halife hazretleri tarafından sözü edilen asilerle savaşmak üzere görevlendirilen askerler, çarpışmazlar ve kaçarlarsa büyük kötülük yapmış ve suç işlemiş olacaklarından dünyada şiddetle cezayı, ahirette de çok acı azâbı  hakk ederler mi? Beyan buyrula.

Cevap: Allah bilir, ederler.

Dürrizâde El-Seyid Abdullah

Bu takdirde, Halife askerlerinden asileri öldürenler gazi, asilerin öldürdükleri şehid sayılırlar mı? Beyan buyrula.

Cevap: Allah bilir ki, sayılırlar.

Dürrizâde El-Seyid Abdullah

Bu takdirde, Padişah'ın asilerle savaşmak için verdiği emre itaat etmeyen Müslümanlar, günahkâr ve suçlu sayılıp Şerîat yargılarına göre cezalandırılmayı hak ederler mi? Beyan buyrula.

Cevap: Allah bilir ki, ederler.

Dürrizâde El-Seyid Abdullah."

………………………………….

O zamanki dahiliye Nazırı A. Reşit (Rey) Bey anılarında şöyle diyor:

-‘’Fetvalara itirazımız üzerine Damat Ferit ‘bu mesele üzerinde İngilizlerin ısrarlı olduklarını’ söyledi.’’ (Son Sadrazamlar, s.2056)

İngilizler ne zamandan beri Allah’ın Dini ile ilgili buyrukları yönlendirebiliyorlar sormak lazım. Vahideddin taraftarlarının savunması bu şekilde. Fetva çocuk oyuncağı mıdır? Israrla Fetva olur mu? O zaman İngilizlerin ısrarına göre, Farzı Sünneti de değiştirmeye başlarsın demektir. Zaten o günlere de yaklaşıyoruz. Bunlar daha sonraki konularımız….

Fetvanın yalandan çıkarıldığını söyleyenler var. YALAN’dan Fetva olur mu? Nitekim bu sözleri söyleyenlerin örneği Fevzi Paşa’nın şu sözleri, ama işin devamını aktarmıyorlar….

O dönem hala İstanbul saflarında olan Fevzi Paşa (Çakmak) 27 Nisan 1920 günü Osmanlı Meclisinde yaptığı konuşmada Padişah’ın işgale çok üzgün olduğunu da söyleyerek, durumu hafifletme çabası gösterir:

-…O Fetva, İngiliz süngüsüyle alınmış, İslamı birbirine düşürmek için ilk defa yazılmış acı bir vesikadır. Umut ederim ki millet, gerçeği sezerek bundaki fecaati görecek ve bunun önemi sıfıra inecektir.’’ (Z.C., 1.C., s.92)

Ama İstanbul buna öfkelenecek ve ‘’Beyanat-ı Şahaneyi tasni ve devletin iç ve dış siyasetini teşviş’’ suçu ile Fevzi Paşanın rütbesinin kaldırılmasına ve nişanlarının geri alınmasına karar verecek, Vahideddin’de bu kararı onaylayacaktır. (Jecshke, TKS Kronolojisi I, s.105)

-‘’Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvası, Padişah tarafından veya onun emir ve rızası ile değil, İngilizlerin baskısı ile ortaya çıkmıştır…….Padişahın, Kuva-yı Milliyeciler aleyhindeki bu fetva ile hiçbir ilgisi yoktur..’’ (K. Mısıroğlu, Sarıklı Mücahitler, s.82)

Mısıroğlu’ndan bir tuhaf beyan daha! Yani memlekette Padişah’ın atadığı Şeyhülislam artık Padişah’tan yani Halife’den habersiz ve onaysız İngiliz'in baskısı ile Fetva veriyorsa, zaten o Halifelik makamı bitmiş demektir. Öyle değil mi? O zaman M. Kemal neden isyancı oluyor? Kendi kendilerini çürütüyorlar. Zaten kökü doğru olmayan safsatalar elbette kendisi ile çelişmeye mahkumdur.

Ama kıvırayım derken, iyice batırıyor Mısıroğlu ve Gayri Resmiciler…

Misal Vakkasoğlu da şöyle diyor:

-‘’Padişah, işgalcilerin elinde tam manasıyla esirdi ve istediği şeyi yapmaktan uzaktı.’’ (Son Bozgun, 1.C.,s.147)

Peki esir olan Padişah’a isyan olur mu? Zaten işin ilginç yanı, K. Mısıroğlu kendi kitabında, isyanı meşru kılan sebeplerin arasında Padişah’ın hür olmaması gerekliliğini yazıyor.(Hilafet, s.62, 50. Dipnot) Yani Padişah hür değilse isyan edilir, hür ise edilmez.

Bu durumda 2 şıkta da haksızlar. Padişah hür değilse M. Kemal isyan etmiş sayılmaz. Vahdettinci yazarlar haksız.... Padişah hürse, bu adamlar 'Padişah zorla hüküm verdi, esirdi' demekte haksız.

Bu insanların tutulur yanı yok!

….....................

Anadolu ise kendi tepkisini vermeye başlamıştı.

........................

 

Amasya’da yayımlanan Emel Gazetesi : ‘’Vatanı müdafasız bir hale koymak, hangi Din ve Namusta vardır?’’

.......................

Fetvalar ve hükümet bildirisi, İngiliz, Fransız ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılır. Alemdar, Peyam-ı Sabah gibi gazetelerde yayımlanır.

Buna karşı Anadolu’daki 153 yurtsever Din adamı ve Müftü, karşı Fetvalar yayımlayarak bu ihanetin karşısına dikilir.

..............................................................

 

Şimdi Dürrizade'nin fetvası ile; Milli Mücadeleye karşı çıkan isyanlara kısaca göz atalım:

Kuva-yı İnzibatiye:

11 Nisanda Fetvalar ve Hükümet Beyannamesi ilan edilir. Aynı Gün emekli ve alaylı Jandarma Binbaşısı Anzavur Ahmet ‘paşa’ rütbesiyle ödüllendirilir. Anzavur Ahmet’in programı şudur:

-‘’ Melun Kuva-yı Milliye ileri gelenlerini yakalayıp İngiliz ordusuna ve kanununa teslim etmek.’’(K.Özalp, Milli Mücadele, 1.C.,s.111)

İngiliz uçakları, savaş gemileri ve kara birlikleri, İzmit, Karamürsel ve Bandırma’da milli kuvvetlere ve halka ateş açarak bu çapulculara yardım etmekten geri kalmazlar. (S. Tansel, Mondros’dan Mudanya’ya, 3.C., s.113,146)

Anzavur şöyle der:

-‘’Padişah Yunanlılara karşı harp edilmesine razı değildir. Yunanlılar bizim dostumuzdur. Padişahın emir ve rızası hilafına olarak onlara silah çekmek küfürdür, isyandır.’’ (Y. Nadi, Birinci Büyük Millet Meclisi, s.7)

17 Nisanda, Damat Ferit, Y. Komiser de Robeck’e ‘’M. Kemal’e karşı Kürtlerin kullanılmasını da önerir’’(Jeschke, TKS Kronolojisi I, s.98)

Hükümet, Müttefiklerin iznini ve desteğini alarak, bir kararname ile Milli kuvvetleri bastırmak üzere Kuva-yı İnzibatiye adında bir birlik kurulmasını kabul eder. Aynı gün ikinci bir kararname ile bu kuruluşa 1.250.830 lira ödenek ayrılır. Kararnameler Vahideddin tarafından onaylanır. 24 Nisan'da ilan edilir. (A.F. Cebesoy, M.M. Hatıraları, s.378) (T.M. Göztepe, V.M. Gayyasında, s.283) (TİH, 6.C., s.120)

Kararnameden örnekler:

Kuva-yı İnzibatiye tümeni 3 alay ve 1 topçu taburundan oluşacak. Her bölük 250 kişi, 4 bölük 1 tabur, 4 tabur bir alay olacak..(Kadro toplamı 12.000 kişi). Sakat kalanlara ve şehit! olanlara tazminat verilecek. Erlere 30, çavuşlara 35, başçavuşlara 40, teğmenlere 60, yüzbaşılara 80, kıdemli yüzbaşılara 90, tabur komutanlarına 100, alay komutanlarına 150 lira aylık ödenecek….O dönem düzenli orduda yüzbaşılar 40 lira alıyorlar. Maaşlar 2 katı kadar. Fakir halk yüksek aylıklarla bu birliğe katılmaya teşvik edilir. (T.M. Göztepe, V.M. Gayyasında, s.283) (TİH, 6.C., s.120)

Damat Ferit’in yaveri olan Tarık Mümtaz Göztepe bu birliğe kimlerin nasıl katıldığını şöyle anlatıyor:

-‘’ Harbiye nezareti meydanına öbek öbek çadırlar kuruluyor ve bu çadırlarda Kuva-yı İnzibatiye teşkilatını meydana getirecek gönüllüler, vur patlasın keyif çatıyorlardı….Askeri Nigehban Cemiyeti mensupları, bu teşekkülün etrafında pervane kesilmişlerdi….Hürriyet ve itilaf fırkası ile Askeri Nigehban Cemiyetinden bir vesika koparan, soluğu bu teşkilatta alıyor ve askerlikle hiçbir alakası bulunmayan bir sürü başıbozuk kafilesi, erkan-ı  Haribiye-yi  Hususiye’nin bir kapısından keçe külah giriyor, öteki kapısından mülazım(teğmen) ve yüzbaşı olarak çıkıyordu. İstanbul’un ipten kazıktan kurtulmuş birçok semt kabadayıları subay kesilmiş, birtakım tekke şeyhleri ile tabur imamlarının, tabur komutanlıklarına tayin edildikleri görülmüştür.’’ (V.M. Gayyasında, s.275)

23 Nisan 1920 yılında TBMM’nin açıldığı gün, milliyetçileri yargılamak üzere Divan-ı Harpler kurulması hakkında kararname yayımlanır. (Jeschke, TKS Kronolojisi I, s.100)

25 Nisan günü Ali Kemal şöyle yazar: ‘’ İdam!, İdam!, İdam! M. Kemal cezasını bulacak!’’

Nitekim 11 Mayısta M. Kemal idama mahkum edilecektir. (Jeschke, TKS Kronolojisi I, s.100-103)

29 Nisanda Kuva-yı İnzibatiye’ye törenle sancak verilir. (Jeschke, TKS Kronolojisi, s.101) Kuvvetler İzmit’e sevk edilir. Anadolu’daki demiryollarından çekilip İzmit’te toplanan İngiliz birlikleri, şehrin çevresini tel örgülerle çevirir. Ermeni çeteleri de İzmit’in kuzeyine yerleştirilir. (TİH, 6.C., s.122) (A.F. Cebesoy, M.M. Hatıraları, s.410,412,413)

Kuva-yı İnzibatiye’nin başına  emekli Müşir Zaki Paşa atanır.

Anzavur’a ise yeni kuvvetler ve unvan verilir. ‘Kuva-yı Seyyare umum Kumandanlığı’. 10 Mayıs günü Adapazarı’nı, 13 Mayıs günü Kandıra’yı ele geçirirler.

23 Mayıs günü harekete geçen Ali Fuat Paşa emrindeki birlikler, Adapazarı’nı geri alır. (TİH, 6.C. s.129)

Ali Fuat Paşa

14 Haziran 1920 sabahı Kuva-yı İnzibatiye, İngiliz birliklerinin de desteği ile taarruza geçer. Ancak yenilir ve dağılırlar. (A.F. Cebesoy, M.M. Hatıraları, s.412)

Bu arada Yozgat’ta Çapanoğlu ‘Hilafet Ordusu’ diye ad verdiği kuvvetleri ile isyan etmiştir. (C. Bardakçı, Anadolu İsyanları, s.155)

Hendek, Bolu ve Düzce’de çıkan isyanları bastırılır. İsyanları idare etmek için İstanbul’dan gönderilen Kurmay Yarbay Hayri’de yakalanarak idam edilir.

…………………………………………………..

Anzavur ve Kuva-yı İnzibatiye mecarasının fiyasko ile sonuçlanması üzerine, Müttefikler, General Paraskevopulos komutasındaki yunan ordusunu, 22 Haziranda Batı anadolu’da ve 20 Temmuzda Trakya’da harekete geçirirler. (jeschke, İng. Belgeleri, s.154) (O. Olcay, Sevres Andlaşmasına Doğru, s.589; Boulogne konferansı, 21 Haziran 1920 günlü tutanak; D.Walker, Çanakkale Olayı, s.107)

Yunan ordusunun bu ilerleyişini İstanbul nasıl karşıladı?

 

Bir gazeteci, Damat Ferit’in yeni Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendi’ye ‘’Hükümet, Yunan ordusu tarafından yapılan harekatı protesto etmek niyetinde midir?’’ diye sorunca, Ali Rüştü şu cevabı verir:

-‘’Hükümetimiz, M. Kemal taraftarlarını resmen mahkum etmiş ve hilafet ile vatana hain olduklarını ilan eylemiştir. Binaenaleyh vazifesi, asilere layık olduğu cezayı vermektir. O halde, kendi programımıza dahil bulunan bu hareketi niye protesto etmeli?....…General Paraskevopulos ordusu, şimdi sürat ve şiddetle harekata devam eyleyecek olursa, birkaç haftada Ankara surları önünde bulunacaktır…’’ (Peyam-ı Sabah Gazetesi, 12 Temmuz 1920; Aktaran K.S. Günlüğü, 3.C., s.124) (F.R. Atay, Eski Saat, s.91)

Ayrıca ‘Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini’ ister. (T. Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, s.17)

Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahrettin Bey’de ‘Okul kitaplarından Türk kelimesinin çıkarılarak yerine Osmanlı kelimesinin konulmasını ister.’’ (T. Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, s.17)


-‘’Türklükten kaçan kaçana idi…. Mütareke edebiyatında, cinayet yerine geçen şeylerden biri de, Türkl'erde milliyet hissini uyandırmak idi.’’(F.R. Atay, Çankaya, s.139)

İsyanlar:

Damat Ferit hükümetlerinin, Hürriyet ve İtilaf Partisi yöneticilerinin, bazı derneklerin, İngilizler, Rumlar, Ermeniler ve Yunanlıların kışkırttığı ve desteklediği isyanlar başlıca bir konudur ve ayrı bir yazı konusu olacaktır. Biz burada birkaç örnekle yetineceğiz. Ancak meraklıları Damat Ferit’in 7 Nisan günü Amiral de Robeck ile yaptığı görüşmeye ve Sait Molla’nın Rahip Fru’ya yolladığı mektuplara göz atabilirler.

1-Anzavur isyanından birkaç sahne:

’Bayırdan iç elbisesi ile sürükleyerek, bağırarak ve koşarak getiriyorlar. Anladım, zavallı Kani Beyin naaşı idi…..Akşama doğru bir tellal ‘Hamdi Beyin cesedi akşama gelecek’ diye haber verdi. (Hamdi Bey, yazımızda geçen, Akbaş cephaneliğini boşaltan kahraman)….Ertesi günü derste idim. Hademe kapıyı açtı, ‘Hamdi Beyi getiriyorlar. Ne başını bırakmışlar ne vücudunu; parça parça etmişler zavallıyı’ dedi….Zavallı şehidin vücudunu arabadan süngülerle çıkarmışlar…’’ (U. Iğdemir, Biga Ayaklanması ve Anzavur Olayları, s.10-13; 17-18 Şubat 1920)

2-Bolu İsyanından birkaç sahne:

’2 Mayıs 1920 günü, Ankara’ya karşı ayaklanan Düzce asileri Bolu’ya yürüdüler…..Binbaşı İhsan’ı şehit ettiler….ellerine geçirdikleri askerleri, eski lise binasının kırık camları ile kestiler ve korkunç işkencelerle öldürdüler. Bolu’da kalan Abdulkadir(Devrekli) adında çok genç bir subayı da soyarak ve işkence yaparak Bolu sokaklarında dolaştırdılar….Genç subayın çok yarası vardı ama ölmemişti. Ertesi gün subayın kıpırdadığını pencereden gören bir doktorun hanımı kocasına haber verdi. Doktor sabah tenhalığından faydalanarak subayı memleket hastanesine kaldırttı. Fakat kudurmuş asiler durumu öğrendiler ve derhal hastaneye gelerek subayın boynuna bir ip geçirdiler ve sokaklarda sürükleyerek öldürdüler. ‘’İşte Şeyhülislamın fetvasının hükmü yerine geldi!’’ diye bağırdılar.’’ (R. Özkök, Düzce-Bolu İsyanları, s.288) (TİH, 6.C., s.103,113)

3- Konya isyanından birkaç sahne:

’Delibaş Mehmet Ağa, azımsanmayacak kuvvetiyle, 3 ekim 1920 Pazar sabahı Konya’ya girdi….Mahallelerde tellallar dolaştırarak ‘Halifesini, Padişahını, Şeriatını seven bizimle olsun!’ dçağrısı ile halkı davet etti. Postaneyi basarak haberleşmeyi kesti. Hapishaneyi boşalttı, hükümet konağını ele geçirdi. Şimdi sıra ibret-i alem için öldürülecek Kuva-yı Milliyecilere gelmişti. Listenin başında Konya Mudafaa-yı Hukuk Derneği Başkanı, Ünlü Sivaslı din bilgini Ali Kemali Efendi vardı. Sırada, milletvekili Rıfat Efendi , Müftü Ömer Vehbi Hoca, Tahir Efendi vardı…

Delibaş Ali Kemali Hocanın evine silahlı bir güruh yolladı. Eve dolananlar, uyarılara rağmen saklanmayan  Ali Kemali Hocanın üzerine yürüyüp sürükler gibi götürdüler. Ali Kemali Hocayı yolda türlü hakaret, darbe, itme kakma içinde Abdulrahim Hanına getirdiler. Delibaş, ‘Haydi gelsin de M. Kemal kurtarsın seni, Halife düşmanı! Sarığından, sakalından utan!’ dedi.

 

Hocayı ikindi üzeri Piri Mehmet Paşa Camiine kapattılar….Sabah sorguya çekilmek üzere Arslanlı Kışlaya götürüldü. Asiler yolda mütemadiyen dipçikliyor…….Yaşlı hocanın bedeni, bu kadar zulme dayanamadı, yolun yarısında, son dipçik darbesiyle serildi…’’ (Cemal Kutay, İstiklal Savaşının Maneviyat Ordusu, s.99-102)

.......................

Konya'daki olaylar üzerine Ankara Hükümeti, İçişleri Bakanı vekili Refet (Bele) Bey'i ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi. Refet bey komutasındaki güçler, 6 ekim 1920'de, Delibaş Mehmet'i bozguna uğratarak Konya'ya girdiler. Ardından Çumra, Bozkır, Karaman, Seydişehir ve Beyşehir ele geçirilerek ayaklanmacılar dağıtıldı. 

Delibaş Mehmet Mersin'e kaçarak Fransızlara sığındı. Daha sonra İstanbul'a giderek Zeynel Abidin Hoca ile ilişki kurdu. Bir süre İzmir'de Yunan ordusunda görev aldı. Ardından yeni bir ayaklanma başlatmak üzere Konya'ya gitti. Ancak affedilmek umuduyla, ayaklanmaya karışmak istemeyen adamları tarafından 1921 yılında Çumra'da öldürüldü. 

İsyanlar ve baş aktörleri bunlar. Olayların içinde yaşayan M. Akif Ersoy, 19 Kasım 1920 günü, Kastamonu Nasrullah Camiinde verdiği vaazda şöyle diyordu:

-‘’Adapazarı, Düzce, Yozgat, Bozkır, Biga, Gönen, Konya isyanları, hep o melun düşmanların işidir. Artık kime hizmet ettiğimizi, kimin hesabına birbirimizin gırtlağına sarıldığımızı anlamak zamanı, zannediyorum ki gelmiştir.’’ (TC Kronolojisi, s.214)

Biz artık Sevr’e giden koşulları ve daha sonrasını bir dahaki yazımızda işleyeceğiz…. 

...................


Not: Yazımız 14.11.2014 tarihinde güncellenmiştir.




26226 kez okundu

Yorumlar

Vahdeddin ve Atatürk      20/03/2017 09:00

Sultan Vahdeddin'in her insan gibi hataları vardır. Ama vatan haini değildir. İçinde bulunduğu işgal şartlarını gözönünde tutmak gerekir. Hele o "Vahdeddin'in İngilizlere İstanbul'un analtarlarını teslimi" videoları palavradan ibarettir. Mustafa Kemal "70.000 askeri tek kurşunu atmadan esir verdi" yalanına benzer. Bir şehrin anahtarları zarf içinde verilmez. Her ikisinin de amansız düşmanları vardır.
Misafir - Cavit

Yazı hakkında     15/11/2014 03:20

Konu çok güzel özetlenmiş. Çok beğendim ve yararlandım.
Misafir - Ahmet Küçükbaş

VAHDETTİN VE VATANA İHANET!     15/11/2014 01:29

"Bağıralım ama elimizi kaldırmayalım" diyen, yani düşmana karşı koymayın diyen, benzeri bir çok ulusal ayaklanma karşıtı davranışı sonrası işgalci ingilizlerden kendi yaşamını korumasını isteyerek ülkeden kaçan adam vatan haini değil ise, vatan haini başka nasıl olur? VAHDETTİN DE, VAHDETTİN GİBİ CUMHURİYET VE ATATÜRK, DEVRİMLER KARŞITLARI VATAN HAİNİDİR!
Misafir - YILMAZ BAYRAK


 Kahve Falı Yasağı, Tekke ve Zaviyeler Kanunu İçin Bir Hazırlık mı?

 

 Adnan Menderes Mahkemesini yenileme talebi İskilipli İçin Hazırlık mı?

Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Hava Durumu